Zorunlu Eğitimin Mesleki Eğitime Etkisi
Ülkemizde eğitim sistemi zaman zaman köklü değişikliklere sahne olmaktadır. Eğitim süreci dinamik bir süreç olduğu için durağanlık beklemek elbette düşünülemez; ancak yapılan her yenilik sisteme format atma anlamı taşıdığı için eğitim sistemimiz bir türlü istikrarlı hale gelememektedir.
Eğitim sisteminde yapılan dönüşümler arzu edilen insan prototipini yetiştirmeye yönelik ideolojik adımlar olarak ortaya çıkardı. Bunun en bariz örneği, 28 Şubat döneminde getirilen 8 yıl kesintisiz eğitim sistemidir. 2012 yılında getirilen ve 4 + 4 + 4 olarak bilinen yeni sistemle lise kısmı da zorunlu eğitime dâhil edilerek ülkemizde zorunlu eğitim kademeli olarak 12 yıla çıkarılmıştır.
Formasyon kitaplarında eğitim, “Bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı ve istendik davranış değişikliği meydana getirme süreci” olarak tarif edilmektedir. Bu klasik eğitim tanımının içinde yer alan “kasıtlı ve istendik davranış değişikliği” ifadesi eğitimin gönüllü ve arzulu olarak yapılmasına vurgu yapar.
Tek başına “zorunlu” kelimesi bile bir tahakkümü ve dayatmayı çağrıştırmaktadır. Yeryüzünde zorla yaptırılan hiçbir şeyden bir hayır ortaya çıkması murat edilemez. Zorla güzellik olmayacağı gibi zorla eğitim de olmaz. Eğitim psikolojisinde yer alan dikkat çekme, güdüleme, pekiştirme, ödül ve ceza gibi konular eğitim süreçlerine uyarlanırken zorlama mantığından asla söz edilmez. Eğitim uygulamalarında başarıya ulaşmak için her şeyden önce gönüllü katılım gerekir.
Öğrenciye zorla eğitim vermek, onun eğitime karşı kendi içinde bariyerler oluşturmasına neden olacak ve istenen eğitim kalitesi yakalanamayacaktır. Bir şeyi öğrenmeye zorunlu hissettirmek yerine merak düzeyi ve güdülüme seviyesi yükseltilerek öğrenci eğitim öğretim süreçlerine dâhil edilmelidir.
Ne yazık ki eğitim sistemimiz baştan ayağa bir zorlama ve dayatma mantığının esareti altındadır. Öğrenciler yeteneklerine ve ilgi alanlarına uygun olmayan derslere zorla girmekte, daha nitelikli bir eğitim kurumuna gidebilmek için seçme ve yerleştirme sınavlarına hazırlanmaya zorlanmaktadırlar.
Ölçme – değerlendirme sistemi yeteneğe, ilgi ve beceriye göre öğrencilerin içindeki cevheri açığa çıkarma mantığına dayanmadığı için puan üstünlüğü, çok sayıda teste doğru cevap verme seviyesi başarı düzeyini belirleyen yegâne faktördür.
12 yıllık zorunlu eğitim sistemi bünyesinde pek çok handikabı barındırırken en çok mesleki eğitime ve çıraklık müessesine zarar vermiştir. Daha önceleri ortaokul mezunu olan öğrenciler lise yerine çıraklık okullarına yazılıp bir mesleğe adım atarlarken günümüzde ortaokul mezunu olan öğrenciler liseye kayıt olmaktadırlar. İlk ve ortaokulu hasbel kader bitiren öğrenciler liseye kaydolmakta burada üst üste iki yıl sene kaybı yaşadıkları zaman mecburen, zorunlu olarak çıraklık eğitimine yönlendirilmektedirler.
Ülkemizde çıraklık müessesi tercih edilen bir eğitim programı olmak yerine çaresizlik sonucu, köprüden önce son çıkış olarak görülmektedir. Çıraklık okullarına kayıt yaptıran öğrencilerin neredeyse tamamı örgün eğitim sürecinde başarısız olmuş, okul, öğretmen ve eğitim konularında öğrenilmiş çaresizlik düzeyine gelmiş öğrencilerden oluşmaktadır. Böyle bir kaybetme psikolojisiyle çıraklık eğitime gelen öğrencilerden bir kalite beklemek, gittikçe sanayileşen ülkemizin ara elaman ihtiyacını karşılayacak teknik elemanları yetiştirmek mümkün değildir.
Anadolu liselerini bitiren öğrenciler üniversiteye yerleşemedikleri zaman vasıfsız işgücü durumuna düşmektedirler. Bu okullardan mezun olan gençlerimiz genel olarak AVM mağazalarında kasiyer, ortacı ve garson olarak çalışıyorlar. Bu mesleklerin istihdamı genel olarak genç yaşta olmayı gerektirdiği için bu gençlerimiz 30 yaşına geldiklerinde tamamen vasıfsız işsizler ordusunun elamanı oluyorlar.
Anadolu Lisesi mezunlarının üniversiteye yerleşemedikleri zaman bir çıraklık eğitimine başlamaları yaş itibariyle bir hayli zordur. 12 yıl okuduktan sonra mezun olan bir öğrencinin çıraklık yapabilmesi içinde bulunduğu yaşın gelişim özellikleriyle örtüşmemektedir. Daha küçük yaşlarda mesleki eğitim sürecine girmesi gereken öğrencinin lise sonrası otomobil tamirciliği, berberlik, kaynakçılık gibi bir mesleğe adapte olması neredeyse imkânsız hale gelmektedir.
Şu an ülkemizde çıraklık eğitimi veren Mesleki Eğitim Merkezlerine kayıt yaptıran öğrencilerin büyük bir çoğunluğu zorunlu örgün eğitim sürecinde iki yıl üst üste kaldıktan sonra örgün öğretimden çıkartılan öğrencilerden oluşmaktadır. Bu öğrencilerin zorunlu bir tercih olarak geldikleri Mesleki Eğitim Merkezlerine uyum sağlamaları ve başarı elde etmeleri bir hayli zordur.
Sanayileşmiş bütün ülkelerde Meslek Lisesinin oranı düz lise oranın epey üstündedir. Bu oran ne yazık ki ülkemizde tam tersi durumundadır. Meslek Liseleri, akademik düzeyi düşük öğrencilerin gitmek zorunda kaldığı okullar mesabesine getirilmiştir. Oysaki günümüzde dünya, sanayileşmeyle birlikte bilişim teknolojilerinin getirdiği yeniliklerle yeni bir çağın eşiğindedir. Böyle bir dönemde nitelikli insan kıymetini hoyratça heba etmek en büyük ziyandır.
4 + 4 + 4 dört olarak tarifi edilen eğitim sisteminin üçüncü 4 yıllık kısmı zorunlu olmaktan bir an önce çıkartılmalıdır. Ortaokuldan sonra öğrenciler rehberlik dosyalarında oluşturulan bilgiler ışığında ya Anadolu Lisesine, ya meslek lisesine ya da bir mesleğe çırak öğrenci olarak yönlendirilmelidir.
Burada bir sitayişi ortaya koymak gerekiyor. Ne yazık ki ülkemizde mesleki eğitimin önemi rehber öğretmenler tarafından halen kavranamamış durumdadır. Rehberlik servisleri öğrencinin not başarısına bakarak önce Fen ve Anadolu Liselerine öğrencileri yönlendirmekte kalburun altında kalan öğrenciler mesleki eğitime yönlendirilmektedir. Oysaki bir mesleğin yeterliliklerini elde edebilmek belli bir akademik seviyeyi gerektirmektedir. İlkokul öğretmenleri ve rehber öğretmenler mesleki eğitim konusunda daha çok bilinçlendirilmelidir. Mesleki eğitim okulları, başarısız öğrencilerin gitmek zorunda kaldığı okullar mesabesinden çıkartılmalıdır. İlkokul ve rehber öğretmenleri bu konuda büyük mesuliyet taşımaktadırlar.
Ülkemizde velilerin büyük bir kısmı çocuklarının iyi bir üniversite kazanmasını beklemektedir. Herkes çocuğunun beyaz yakalılar sınıfında bir mesleğe sahip olmasını istemektedir. Ancak hayaller gerçeklerle örtüşmemektedir. Öğrenci bir üniversite kazansa bile üniversiteyi bitirdikten sonra iyi bir işe girmesi garanti değildir. Ve üniversite mezunu birinin beklentileri daha da yükseldiği için bir işe yerleşmesi daha zor hale gelmektedir. Oysaki yeteneğine göre küçük yaşta bir mesleğe yönlendirilen öğrenci bir meslek konusunda uzmanlaşacak daha kolay iş hayatına atılarak daha çok başarılı olacak ve arzu edilen ekonomik güce daha kolay ulaşacaktır. Eğitim sistemimiz zorunlu ve tahakküm mantığına göre değil beceri ve yetenek tespitine göre dizayn edilerek Mesleki Eğitime gereken önem bir an önce verilmelidir.
Mesleki eğitimi teşvik etmeye yönelik adımlar atılması gerekmektedir. Çıraklık eğitimine başlayan öğrencilere sağlanan iş kazası sigortası emekliliğe etki eden sigortaya mahsup edilmelidir. Yine Meslek Liselerinde staj yapan öğrencilerin çılıştıkları gün sayısı emeklilik gün primi olarak kabul edilmelidir.
Yine Meslek Lisesi mezunu ve herhangi bir meslekte ustalık belgesi almış kimselerin askerlik hizmetini daha kolay yapabilmesine imkân tanınmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı mesleki eğitimi teşvik etmek için daha çok proje üretmeli sanayi ve okul iş birliğini daha çok arttıracak adımlar atılmalıdır.