AHDE VEFA
Yıllar sonra Marmara Üniversitesi Göztepe Kampüsündeyim. 90’lı yılların şantiye görüntüsünden çıkan kampüs, zengin görünümüyle şehrin ortasında saklı bir bahçe gibi merak uyandırıyor. Eskinin derme çatma küçük kampüs girişi yerini heybetli bir yapıya bırakmış. Güvenlik görevlisine kimliğimi bıraktıktan sonra motosikletimi Teknik Eğitim kantinine doğru sürüyorum. Şimdilerde Mekatronik Bölümü olarak hizmet veren binanın önüne gelip kaskımı çıkardığımda biz öğrenciyken dikilen fidanların kök saldığını, koca gövdeleriyle kampüsün vefalı bekçilerine dönüştüklerini görüyorum.
Kampüs içinde dolaşan üniversite öğrencilerinin sakin ve dingin bir havası var. Kimsenin acelesi yok. Hızlı adımlarla derse, yemekhaneye veya kantine gitmek için koşturup duran 90’lı yılların öğrencilerinden eser kalmamış. Üniversite gençliğini böyle münzevi ve durgun halde görmek insanın biraz içini burkuyor.
Bu yollar, bu koridorlar, bu duvarlar hemen tanıyorlar beni. Kendi dilleriyle selam veriyorlar. Bir okulun ötesinde bir ocak, bir yuva gibi kendilerini sahiplenen bu eski dostun ziyareti onları da heyecanlandırıyor. Gün boyu afiş bekçiliği yaptığımız duvarlar ve panolarla göz göze geliyoruz. Daha dün kitap standı açtığımız kaldırımda duruyorum ve Şatiri’nin 25 yıl öncesinden gelen Kur’an-ı Kerim tilavetini dinliyorum.
İnsan psikolojisinin yaşayabileceği bütün ruh hallerini tattığımız bu kampüs bizim için sadece diploma alma gayesiyle gelinen bir yer değildi. Kimi zaman coşkuyu, kimi zaman hüznü yaşamıştık. Çetin günlerimiz olmuştu bu kampüste. Şimdilerde kimsenin öyküsünü dinlemek için bile vakit ayırmadığı fırtınalı günler. Yaşımız on sekiz, on dokuz, yirmiydi. Dünyayı bu kampüsten başlayarak değiştirebileceğimize inanıyorduk.
1998 güz döneminin ilk gününde okulun önünde polis yığınağı vardı. Panzerler, robokoplar, polis köpekleri, maskeli keskin nişancılar okulun girişini tutmuşlar başörtülü öğrencileri bekliyorlardı. Kampüse başörtülü ve sakallı öğrencilerin girişine izin verilmiyordu. Üzerine yüreğinden başka muska takmayan bir avuç genç, başörtüsü yasağına karşı direnmeyi seçmişti. Okulun önünden ayrılmayan ve slogan atan öğrencilere polis müdahale etti. Kimi öğrenciler Kadıköy yönüne kimi öğrenciler de Göztepe-SSK yönüne dağıldı.
98 yılı Göztepe kampüsünün sonbaharıydı, 99 kıştı. 2000 yılına geldiğimizde bu kampüste nefes almak imkansız hale gelmişti. Birkaç yıl önce dersliklerinde binlerce başörtülü öğrencinin eğitim gördüğü, mescitlerinde yüzlerce öğrencinin cemaatle namaz kıldığı üniversitenin üzerinden 28 Şubat silindiri acımasızca geçmişti. Marmara Üniversitesi Göztepe kampüsünün ruhunu prangalamışlar ve bir daha geri dönmemek üzere sürgüne göndermişlerdi.
O kış, kampüsün önünde bekleyen başörtülü ve onlara destek veren erkek öğrenci sayısı gittikçe azaldı. En son, iki elin parmakları kadar kalan başörtülü öğrencileri karga tulumba göz altına alarak Hasanpaşa Karakoluna götürdüler.
Başörtüsü Direnişine destek veren öğrenci sayısı azalsa da Avukatların sayısı hiç azalmadı. Merhum Av. Aydın DURMUŞ ve Merhum Av. Osman KARAHAN bunlardan sadece ikisiydi. Aydın DURMUŞ, kanser nedeniyle vefat ederken Osman KARAHAN, inandığı dava uğruna Suriye’de şehit oldu. 28 Şubat’ın mağdur ettiği başörtülü öğrencileri hiç yalnız bırakmayan adanmış avukatlar mesleklerinin zekatlarını fazlasıyla verdiler. Bu kahraman insanların kimisi şiddete maruz kaldı, yaralandı. Kimisi görevi başında cebren gözaltına alındı.
Her zaman haktan ve adaletten yana olan vefakar avukatlardan Necip KİBAR ağabey de geçtiğimiz ay ahirete irtihal etti. 1997 Haziran ayında bir başörtüsü eyleminde yaklaşık 60 kişi gözaltına alınmış Vatan Caddesinde 6’şar 7’şer kişilik hücrelere konulmuştu. Birkaç saat sonra hücrenin önüne orta boylu, zayıf, bıyıklı, takım elbiseli biri geldi. “Arkadaşlar, nasılsınız, bir isteğiniz var mı” diyerek içten sorular sordu. Bu kişi Av. Necip KİBAR’dan başkası değildi. Daha sonraları nerede bir başörtüsü eylemi olsa Av. Necip KİBAR hep oradaydı. 28 Şubat geçtikten çok sonra bile mazlumların hukukunu korumak için ön saftaydı. 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası hukuki süreçlerin içinde yer aldı. Darbeci hainlerin her türlü dezenformasyonuna karşı milletin hakkını, hukukunu savundu.
Av. Aydın DURMUŞ, Av. Osman KARAHAN, Av. Necip KİBAR ahirete irtihal ettiler. Hayatta iken adil, şahit olarak mesleklerinin hakkını verdiler. Zor zamanlarda kampüs kampüs, karakol karakol, adliye adliye dolaşarak mazlumdan yana zalime karşı durdular. Mekânınız cennet, makamınız âli olsun.