Düşünce

Parayı veren düdüğü çalar mı?

Ezan ile namaza davet edilenler ardından felaha, gerçek kurtuluşa çağrılırlar. Dosdoğru namaz kılanlardır felaha ermeye namzet olanlar. Öte yandan “Vay o namaz kılanların haline” denenler, gösteriye dönüşen namazlarıyla kötülüklerden asla uzaklaşmayanlardır. Bir amelin Salih amel yani felaha erdirici bir eylem sayılabilmesindeki en belirleyici etken yapanın niyetinin mağfirete ve kerim ecre talip olmasıdır. Buna göre İslami her eylem, bizzat onu uygulayanı felaha çağırmalıdır. Felaha ermeye istekli olanlar, adeta vadeli ödemeye taliptirler. Her işlediği amelin karşılığını peşinen almak isteyenlerin uygulamaları felaha değil refaha yöneliktir.

Kuran’da “dünyayı isteyenlere” sadece dünyada karşılık verileceğinin söylenmesi ve ahireti isteyenlerden olmamız gerektiğinin çokça vurgulanması bundandır. Öte yandan felaha erenlerdir gelecekten endişe etmeyip geçmişin pişmanlığından mahzun olmayacak olanlar.

Resulullah’ın (sav) bizzat uygulamasından neşet eden “Veren el alan elden üstündür” prensibi gereği verenleri felaha çağıran ikinci prensip “sağ elin verdiğini sol elin görmemesidir.” Yani sadece Allah’ın ve yazıcı meleklerin şahitliğini yeterli görülmelidir. Felah çağrısına uyanlar, paylaştıkları şeyleri başa kakmamaya ve muhatabını incitmemeye özen gösterenlerdir. Bundan dolayı verdikleri üzerinden övünmez, statü elde etmez, gösterişten uzak dururlar. Zira niyetlerini bilen Allah ile yüzleşecekleri o zorlu günden korkarlar.

Her şeyin satın alınabilir kılınmaya çalışıldığı bu bedbaht modern zamana uygun yaşayanlar her şeyi satın alabilme mutluluğuna ulaşmak için ömürlerini feda etmeye hazırdırlar. Zira “yetersiz bakiye sahipleriyle” aynı statüde anılmak onlara için adeta cehenneme atılmak gibidir. Filvaki yeterli bakiyeye sahip olanlar, hesabını ödedikleri üzerinde bunu bir baskı unsuru olarak kullanırlar. Onların hikâyelerini büyük bir dikkatle dinlemek zorunda, dostlarıyla dost düşmanlarıyla düşman olmalısınızdır. Eleştirileri size yönelik olsa bile sessizce onaylanmayı beklerler. Üstelik onları övmeyi ihmal etmeyip “ey bu öğünümüzü sağlayan…” şeklinde övgüler yağdırmalısınız. Zira verdiğinin karşılığını alamazlarsa sizi suçlamaktan ve herkesin içinde yerin dibine batırmaktan katiyen imtina etmezler.

Hoca Nasreddin’in “Parayı veren düdüğü çalar” özdeyişindeki maksat, talip olunanın sorumluluğunun yerine getirilmesinin önemidir. Ama bugün bu söz, mademki param var düdüğü istediğim gibi öttürmeye layık olan benim ve düdük alacak durumları olmayanlar benim çaldığım bütün nameleri hayranlıkla dinlemelidirler, şeklinde anlaşılır. Yani fıkranın sonunda sunulan ders hikmetini yitirmiş ve azgın kapitalizmin oyuncağı haline gelmiştir.

Düdüğün fiyatını ödeyecek seviyeyi kaybetmekten endişe duyanlar “Balı tutan parmağını yalar. Devlet malı deniz yemeyen domuz… Komşuda pişer bize de düşer. Üzümünü ye bağını sorma. Paranın dini olmaz.” gibi diğer ataların sözlerine yönelmekte beis görmezler.

Resulullah (sav) kendisini felaha yani mağfirete ve kerim ecre çağıran atası İbrahim(as) sözünden ve izinden ayrılmamıştır. Peki, size hangi atanın peşinden gitmek salık veriliyor?

Şevket Hüner / 26 Rebiülevvel 1444

Bir cevap yazın