Medeniyetimiz ve Şehirlerimiz
İnsanların kitleler halinde yaşadığı kentler toplumların kültürünü yansıtan aynalardır. Bir kentin sokaklarına, kaldırımlarına, caddelerine ve binalarına bakarak orada yaşayan insanların anlam dünyaları ile ilgili yorumlar yapabilirsiniz.
Günümüzde çok katlı yapıların oluşturduğu modern kentlerde insanlar birbirlerine karşı yabancılaşmış bireyler olarak yaşıyor. Komşuluk ilişkilerinin örselendiği, insanların birbirlerine gösterdiği merhametin kaybolduğu, tahammül duygularının giderek azaldığı şehirlerde yaşıyoruz.
Kentin insanı, dikey olarak yükselen kulelerde barınma ihtiyacını karşılamak için her akşam yüzlerce hücrelerden birine girerek sabahlıyor. Bu hücreler ne bir misafirin gelmesi, ne de geniş ailelerin birlikte yaşaması düşünülmeden ecnebi bir bakış açısı ile tasarlanıyor.
Geniş aileye hayat hakkı tanınmayan hücrelerde büyüyen çocukların ruhları anane ve büyükbaba şefkatinden mahrum kalarak şekilleniyor. Üç artı bir daireler zamanla yerini iki artı bir dairelere bırakırken günümüzde yaygınlaşan stüdyo daire modeli ile artık çekirdek aileye bile yaşam hakkı tanınmıyor.
Şehirlerimiz yeniden Müslüman ruhlu mimarların sihirli dokunuşlarına muhtaç hale geldi. Eğer İslam Medeniyetinin yeniden dirilmesinden söz edeceksek bunun başlangıç noktası yaşadığımız şehirlerin Mü’min bir ruhla yeniden dizayn edilmesidir.
Geçmişte İslam şehirleri en yüksek ahlak medeniyetine beşiklik ettiler. Müslümanların insanlık tarihine miras olarak bıraktığı, her biri kutup yıldızı gibi parlayan bu şehirler İslam medeniyetinin yükselişinde en önemli rolü oynadılar. Kurtuba, Semerkant, Bağdat, Şam, İstanbul gibi şehirler Müslüman gönül dünyasının izlerini günümüze kadar taşıdılar.
İslam şehirlerinin içinde müstesna bir yere sahip olan İstanbul son yüz yılda en mahzun dönemlerini yaşadı. Fethedilmesinden hemen sonra en parlak günlerini yaşayan bu kutlu şehir son 40 yılda çarpık yapılaşmanın merhametsiz kollarına teslim edildi. İstanbul’un simgesi haline gelen camiler, külliyeler, su kemerleri, çeşmeler, medreseler, hanlar ve hamamlar beton yığınlarının arasında adeta sahipsiz birer öksüz çocuk gibi boynu bükük bırakıldı.
Kendi dönemlerinde dünyanın en saygın ilim merkezleri olan Süleymaniye ve Fatih külliyesinin üç beş yıl önceki içler acısı hallerini hepimiz hatırlarız. Ülkemizde bir dönem iktidarı elinde bulunduran mirasyediler bu tarihi mekânların mezbelelik hale gelmesi için gayret gösterdiler. Görkemli Süleymaniye külliyesinin etrafının gecekondu çöplüğüne dönüşmesine göz yuman zihniyetin kendi geçmişiyle nasıl bir kavga verdiğini anlayabiliyoruz.
İslam medeniyetinin en gözde şehri iken kendi kaderine terkedilen İstanbul günümüzde yeniden diriliş dönemini yaşıyor. Son birkaç yıldır İstanbul’da hummalı çalışmalar yürütülüyor. İstanbul’un tarihi mirası olan yapılar birer birer restore edilerek o eski parlak günlerine döndürülüyor. Restore edilen camiler, medreseler, tekkeler, mektepler bizlere İstanbul’un yeniden dirilişini müjdeliyor. Yapılan restorasyon çalışmalarıyla İslam kültür medeniyetine ait olan hazineler yeniden gün yüzüne çıkarılıyor.
Geçmişini bilmeyen günümüze bir söz söyleyemez; günümüze sözü olmayanın geleceğe dair projeleri yoktur. Bunun için herşeyden önce geçmişimizi ihya etmemiz gerekiyor. Peygamber Efendimizin (s.a.v) açtığı kutlu yoldan yürüyen muvahhitlerin ortaya koyduğu medeniyet şahikalarının ruh ikliminden feyizlenmeliyiz.