icerik
Düşünce

İran’da Olanlar

İki hafta önce Meşhed’de başlayan ve ardından da başta Tahran olmak üzere İsfahan, İzeh, Kermanşah, Kum, Ahvaz, Zahidan, Senendec ve Şiraz başta olmak üzere pek çok şehre yayılan protesto gösterileri bir anda gözlerin İran’a çevrilmesine neden oldu. Tunus’tan Yemen’e pek çok Arap ülkesinde iktidarların el değiştirmesine ve hatta bazı ülkelerin bölünmesine yolaçan Arap Baharı’ını İran, 2013 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde reformcuların adayı Hasan Ruhani’nin önünü açarak pek etkilenmeden savuşturmuştu. Bir hafta kadar devem eden protestolar bazı kesimlerde bir “Acem Baharı” olabilir mi beklentisinin oluşmasına yolaçtı. 

1979 yılında 20. Yüzyılın en büyük halk devrimlerinden birisini gerçekleştirmiş olan İran, devrimin hemen ardından 8 yıl Irak’la savaşmak zorunda kalmış, ülkesine uygulanan ambargolar ve rejimin de etkisiyle dışa kapalı bir ülke konumuna düşmüştü. 2009 yılında yapılan seçimlerde Ahmedinejad’a karşı Mir Hüseyin Musevi öncülüğünde Kerrubi, Hatemi ve H.Rafsancani’nin de desteklediği reformcu muhalefetin sokağa çıkması ve günlerce devam eden gösteriler, 1979 devriminden sonra ilk geniş katılımlı bir muhalif gösteri olarak tarihe geçmişti. Gösteriler güç kullanılarak bastırılmış ve pek çok can kaybı olmuştu. Yapılan seçimlerde M.Ahmedinejad tekrar cumhurbaşkanlığına seçilmişti.

Geçtiğimiz günlerde patlak veren gösteriler ise 2009 yılındaki gösterilerden farklı olarak ekonomik sıkıntılar, yolsuzluk ve işsizlik gerekçe gösterilerek önce hükümet, ardından da doğrudan rejimi hedef alınmış, hatta şah hanedanlığı tekrar ülkeye davet edilmiştir. Bu arada 20’den fazla can kaybı olmuş, pek çok araç ve işyeri tahrip edilmiştir. Önce Cumhurbaşkanı H.Ruhani, barışçı protesto yapmanın bir vatandaşlık hakkı olduğunu söyleyerek ortamı yumuşatmaya çalışmış; göstericilerin şiddet kullanması, ABD Başkanı D.Trump, İsrail Başbakanı B. Netanyahu’nun destek açıklamalarından sonra kolluk güçlerinin ve devrim yanlılarının meydanlara inmesiyle protesto gösterileri “şimdilik” kaydıyla sonlandırılmıştır. Bir hafta süren, bazı kesimlere “karşı devrim” heyecanı yaşatan İran’daki protesto gösterilerinin görünen yüzünü kısaca bu şekilde özetleyebiliriz. İran devlet yetkilileri yaptıkları açıklamalarda gösterilerin arkasında dış güçleri (ABD, Suudi Arabistan ve İsrail) adres gösterdi. Gerçekten de olayların arkasında sadece dış güçleri göstermek, bu kadar yaygın protestoları açıklamak için tek başına yeterli mi?

Gösterilere temel gerekçe olan ekonomik sıkıntı; 8 yıl süren İran-Irak savaşı ve 1979’daki devrimden sonra uygulanmaya başlayan ekonomik ambargolar dolaysıyla zaten ciddi bir problemdi. 2011 yılında İran’ın nükleer çalışmalarından dolayı çerçevesi genişletilen ambargolar ve ardından düşen petrol fiyatları, ekonomisi büyük ölçüde petrol ve doğal gaza bağlı olan İran ekonomisini çok ciddi biçimde sarstı. 2012 yılında 600 milyar $ olan İran ekonomisi, 2015 yılında 385 milyar $’a gerilemiştir. 2018 yılı için ise 400 milyar $ milli gelir beklenmektedir. Artan işsizlik ve fiyatlar, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve yolsuzluk söylentileri, geniş halk kitlelerinde yönetime karşı büyük bir hoşnutsuzluk oluşturdu. Ahmedinejad döneminde doğrudan gelir desteği adı altında kişi başı yapılan sübvansiyonların ekonomik maliyetinin sürdürülemez olduğu için kaldırılması da, yoksul halk tabanında ciddi rahatsızlık oluşturdu. Son dönemde ardarda batan banka ve özel finans kuruluşlarında (banker) paraları batan kesimde oluşan mağduriyette de gözle görülür artışlar oldu. Hükümet bu konuda sorunu çözecek adımlar atamadı. P5+1 ülkeleriyle 2015’de imzalanan ve 2016 yılında yürürlüğe giren nükleer anlaşma, halk kesiminde ekonomik sıkıntıların çözüleceği konusunda büyük bir beklenti oluşturmuştu. Anlaşmanın imzalandığı gün İran halkı sokaklara dökülmüş ve adete bayram havası esmişti. Ancak aradan geçen 2 yıl zarfında beklenen yabancı sermaye girişi ve ekonomik iyileşme bir türlü gerçekleşmedi. ABD’de D.Trump’ın başkan olmasıyla birlikte de nükleer anlaşma geleceği oldukça tartışmalı hale gelmiştir.

Ülke içindeki ekonomik sıkıntıların aksine İran; son 15 yılda önce Irak’da ardından Suriye ve Yemen’de yürüttüğü vekalet savaşlarıyla bölgede dominant güç haline geldi. Bu ülkelere Lübnan’ı da eklediğimizde, ülkelerde yürüttüğü operasyonlar için çok ciddi ekonomik kaynak aktarmaktadır. Ortadoğu’da bu kadar etkin bir güç olmasının ekonomik bedelini halkın ödemek zorunda kalması, halk tarafından; yürütülen bu “müdahaleci dış politika”nın sorgulanmasına yol açmıştır. Nitekim bu rahatsızlık son gösterilerde atılan sloganlara da yansımıştır.

1836245 tbm1Oo

H. Ruhani’nin bir çok konuda muhafazakarlardan farklı düşündüğü zaten biliniyordu. Son yapılan protesto gösterileri Cumhurbaşkanı ile Dini Lider arasındaki gerginliği biraz daha ortaya çıkarttı. Muhafazakar kesim H.Ruhani’nin kısmen uzlaşmacı politikalarını hatta nükleer anlaşmayı imzalamasını tasvip etmemektedir. Anlaşmadan sonra ekonomide bir türlü iyileşmenin olmaması ve uluslararası alanda beklenen normalleşmenin de sağlanamaması, geniş yoksul kesim kadar, devrimin tavizsiz sürdürülmesini isteyen muhafazakar kesimin de rahatsızlığının artmasına sebep olmuştur. Gerçekten de İran’ın 2010 yılından sonra ABD’nin öncülüğünde BMGK (Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi) tarafından ekonomik ablukaya alınması ve özellikle uluslararası finans sisteminden izole edilmesi, İran ekonomisine ağır darbe vurmuştur.

Sonuç olarak İran’da ceryan eden son protesto eylemlerini sadece dış faktörlerle izah etmek kanaatimce gösterileri besleyen iç faktörleri görmemek anlamına gelmektedir. ABD’nin, İsrail’in ve hatta S.Arabistan’ın İran’da rejim değişikliği istedikleri bilinen bir gerçektir. Nitekim D.Trump’ın geçen yıl bölgeye yaptığı gezide bu arzusunu açıkça ifade etmişti. Bundan dolayı dış müdahale iddiası yabana atılacak bir iddia değildir. Ancak protestoları tetikleyen iç dinamiklere baktığımızda halkın (yukarıda sıraladığımız) genelde ekonomik ve sosyal kaynaklı gözardı edilmeyecek ve (kendilerince) haklı taleplerinin olduğu da inkar edilemez bir gerçektir. Diğer bir gerçek de İran halkının dış müdahalelere gösterdiği milliyetçi reflekstir. Nitekim D.Trump ve B.Netenyahu’nun göstericileri destek açıklamaları (hükümete muhalif de olsa); göstericilerin meydanlardan çekilmesinde etkili olmuştur.

Şimdi Cumhurbaşkanı H.Ruhani’nin önünde zor bir süreç vardır. Bir yanda geniş yoksul halkın ekonomik temelli taleplerini karşılamak mecburiyetindeyken; diğer yandan Dini Lider/Muhafazakarlarla muhtemel bir çatışmaya girmeden (seçimlerde vaadettiği) halkı rahatlatıcı reformları gerçekleştirmek zorundadır. İran halkı protestolarla hükümetten taleplerini açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur.

İran’da Cumhurbaşkanı’nın Dini Lider ile gireceği çatışmadan başarılı çıkma şansı yok denecek kadar azdır. Ali Hamaney ile çatışan cumhurbaşkanlarının (Hatemi, Ahmedinejad hatta H.Rafsancani) durumu ortadadır.

Şu an gösteriler bitti, sular duruldu. Ancak asıl iç hesaplaşmanın Ali Hamaney sonrasında olacağını iddia etmek kehanet olmasa gerek.

Bir cevap yazın