Düşünce

Bilmiyorum Demenin Gecesi

Ben bilmiyorum,
Bilemediğini ifade etmenin cesareti…
Bilmediğini bilmenin selameti…
Yanılmışım, biliyormuşum öyle sanmışım…
Bilmiyorum ama öğrenmeye gayret ediyorum,
Benim ilgi alanımda olmadığı için bir başkası bu konuyu benden daha iyi bilebilir…
Bilinen ilk sünnet “Oku”
Her şey ona Kitabın indirildiği gece bir itirafla başlıyor.
-Oku, Yaradan Rabi’nin adıyla oku ” denen diyor ki “Ben okuma bilmem”
En büyük yerin muhataplığına, kabiliyeti varken okuyamadığının itirafıyla başlamak…
Bilmediğini söylemekle ulaşılan yeni bir menzil,
Öğrenme vazifesini inkâr etmeden, bilmediğini söyleyebilme kararlılığı…
Bilmediğinin sorumluluğunu kuşanma mesuliyetine talip olmak…
Malumat cehaletine karşı dimdik bir konumlanma girişimi…
Bildiği zannedilenlerin oluşturduğu cahiliyeye topluluğuna karşı ilk itiraz…
Bilgiyle donanmadan, bana göre böyle hadsizliğinin karanlığına karşı bir mum yakmak…
Malumat çöplüğünde eşelenmeyi bilgilenme zannetme keyfiyetine kallavi bir itiraz,
Cahil sayarak ötekileştirdiği rakibi üzerinden nefsini yüceltmeyi terk etme…
Sırlı, gizemli, seçilmiş görünmek için, mış gibi yapmaktan kurtaran sözcük bilmiyorum…
Bulunduğun ve O’nla olduğun her yerde Allah’ yakınlaştıran itiraf “bilmiyorum ama talibim”
Aklıma uymadı, zihnimde berraklaşmadı, içime yatmadı demenin kolayı “bilmiyorum”
Kifayetsizliğin ifadesi olan “bilmiyorum” aynı zamanda arıyorum azmine doğru atılan ilk adım…
Bilene ulaşmanın yolunun, bilmiyorum demekten başladığından emin olmak…
Bilmiyorum, aslında yarım olanı tamamlama çabası olduğunun idrakine ermek…
Bilmiyorum diyebilmek sürekli takdir edilmemeyi göze alma mertliği…
Bilmiyorum demek, biliyorum demekten daha güç bir nefsi yüzleşmenin alametifarikası…
“Ben okuma bilmem” her şey bu sözcükle başladı… Burada bilinen neyin bilinmediğidir.
Muhammed(sav) bildiği ile amel eden iyi ve fedakâr biriydi…
Tüm benliğiyle toplumda kanayan yaraları sarmaya çalışıyordu. Ama zulüm sürüyordu.
Onun bilgisi bununla baş etmeye yetmiyordu. Nereden başlayacağını bilmiyordu.
Mağarada bu halde bekleşirken gelen oku emrine bilmiyorum diyordu ama ona Meleğini gönderen
onun neleri bildiğini ve bildikleriyle neler yaptığını çok iyi biliyordu.
Sarsılarak geldiği evinde hanımı onu bildikleriyle nasıl amel ettiğini hatırlatarak sakinleştirmeye çalıştı.
Akrabasına sahip çıkana, yetimi gözetene, fakire kol kanat gerene yani bildiğini fedakârca Ahsenü
amele çevirene Allah asla azap etmezdi. Ama örtüsü altında titreyene bu şahitlik yetmemişti.
Şimdi yanına geldikleri Varaka bin Neffel ise olayı farklı bir boyuta taşıyordu. Bildiğini Ahsenü amele
çevireni bizzat hemşerileri toprağından sürerdi. Bu eskiden böyleydi yine böyle olacaktı.
Mesajı getiren ne zaman gelecek, ne getirecek bilemiyordu. Üstelik ilk buluşma çok sarsıcı geçmişti.
Kuran bilmiyorum diyene celse celse inmeye başladı.
Kitaba çağıran onunla amel ediyor ve bu konuda bilmek isteyenlerden destek istiyordu.
Toplumun gözünde itibar sahibi olan elçinin hayatı, Allah’ın bilgilendirmesiyle okumaya dönüştü.
Ama muhatabına değer veren ve zulmün biteceğini müjdeleyen bu ses susturulmaya çalışıldı.
Bilgiyi Ahsenü amele dönüştürmeyi hayat boyu sürdürene eşinin şahitliği, Onun ahlakı Kuran idi…
Kuran ile bilgilenenin ahlakı onu mahlûkatın en şereflisi yapıyordu.
Bu konuda değersizleştirmeyeni değerli (saygın) kılan izzet ve şerefin sahibi Aziz olan Allah idi…
O zaman haydi;
Her gecesi Kadir olma ihtimali olan bin aydan hayırlı gecede bütün ruhumuzla;
Bilmiyoruz Ya Rabbi. Bildiğimizi sanmakla oyalanıyoruz. Lütfen önce bilmiyoruz şuuruna eriştir.
Hazır bütün melekler iniyorken ki bir vakitler;
“Seni tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiç bir bilgimiz yok. Çünkü (her şeyi)
hakkıyla bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan şüphesiz ki sensin Sen” demişlerdi.
(Bakara/ 32)
Üstelik cehaletin karanlığından fecre yaklaştıran ruh bizimleyken bilmiyorum demeyi nasip et…
Sonra da oku diyerek sars ki bütün benliğimizi, yanına cehli mürekkebimizle varmayalım…
Çözümsüzlüğü çözüm diye sunanlarla mücadelemizi sürdürelim…
Google nin örtülerinden kurtulup önce nefsimizi sonra en yakınlarımızı uyarmaya başlayalım…


Şevket Hüner / 20 Ramazan 1442
Not; Bu denememe, yazısıyla ilham olan Yavuz Han beyefendiye teşekkür ederim

Bir cevap yazın